ANASAYFA »
O SEVGİLİ ÖĞRETMENİM İHSAN ÖZMADEN
24/Kasım/2022, 16:17
O SEVGİLİ ÖĞRETMENİM İHSAN ÖZMADEN… “Bu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi” Yunus Emre Yıl 1980. İzmir-Tire Merkez Ortaokulu’nda Türkçe öğretmeniyim. Teneffüs zili çaldı. Öğrenciler dışarı çıktı. Masaya oturdum, ders defterine yazıyorum. İmzamı atıp başımı kaldırdığımda İhsan Bey’le göz göze geldik. Sınıf kapısının kenarına dayanmış; dalgın, gülümseyerek bana bakıyordu. Aslında Tire ŞAİK Lisesindeydi; ama haftada bir gün de bizim okula derse geliyordu. Saygının yarattığı çekingenlikle hemen kalkıp yanına gittim: “ öğretmenim gelsenize, dedim. “Deminden beri sana bakıyorum. Aslında şimdiki sana değil, geçmiştekine. Tire’de değil, Demirci İlköğretmen Okulundayız. Sen yine öğrencimsin. Sınıfta çalışıyorsun. Arkadaşların… nerelerdeler kimbilir? İlk öğrencilerim… Kaç yıl geçti değil mi? İnsanın inanası gelmiyor. Öğrencim meslektaşım olmuş ne güzel…” yanıtını verdi. Birlikte öğretmenler odasına giderken ikimiz de geçmişteydik artık… Yıl 1966. Manisa Demirci İlköğretmen Okulu. Lise 1. sınıftayım. Okulumuza gencecik, yeni mezun bir resim öğretmeni atanmış: İhsan Özmaden. Orta boylu, geniş omuzlu, futbol oynayanlara özgü içine içine ayak basışlı… Çok genç olmasına karşın, onda öyle bir ağırbaşlılık, olgunluk vardı ki insanı hemen etkisi altına alıyordu. Özellikle; sevecen, değişik ses rengi, koyu dost bakışları kendisine kısa sürede alışmamızı sağladı. Sınıfta, atölyede hiç yüksek sesle konuştuğunu, bağırdığını anımsamıyorum. Sakin tavırları insanı rahatlatıyordu. Bizden biriydi, bir arkadaştı. Ama öyle bir arkadaş ki kırmaktan, saygısızlıkta bulunmaktan çekindiğimiz. Birçok öğretmenimiz nöbet günlerinde, hele hele kış günlerindeki nöbetlerinde zorlanırlardı. Koridorda, sınıflarda sessizliği sağlamak için yorgun düşerlerdi. İhsan Bey’in nöbetlerini kimimiz adeta beklerdik. Soracak bir şeyler hazırlardık. Öğrenciyle sohbet saatleriydi sanki. En yaramazlar, yaygaracılar bile onun geldiğini görünce korkudan değil utanmaktan susardı. Nerede gürültü, birikmiş öğrenci kalabalığı görse usulca yaklaşır, öylece seyrederdi. Sonra bir bakmışsınız birbirine giren o öğrenciler susmuşlar, birlikte söyleşiyorlar. Sınıflara girer, bir densizliğimizi gördüyse Yunus Emre’nin şu dizelerini anımsatırdı: “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır” Yunus Emre… öğretmenimiz Yunus Emre’ye tutkundu. Belki de ondaki hümanizma Yunus’tan kaynaklanıyordu. Derste biz resim çizerken o, büyük ozandan dizeler okurdu yeri düştükçe. “Cümleler doğrudur, sen doğru isen…” dizelerini sıkça kullanırdı. Yalnızca Yunus Emre mi bir de sık sık adını andığı, denemelerinden bölümler okuduğu Fransız yazar Montaigne (Monteyn) vardı. Onun etkisiyle yıllar içinde Montaigne ve Yunus Emre benim de başucu kitaplarım oldular. İhsan Özmaden denince akla olgun, kültürlü kişiliğinin yanında hep çalışkanlığı gelirdi. Onu ders dışında aradığımızda ya işlikte ya sahada antremanda ya okul uygulama bahçelerinde dolaşmada ya da bilmem hangi arkadaşının işine yardım etmede bulabilirdik. Üzerinden iş önlüğü, elinden fırça, çekiç, kalem hiç eksik olmazdı. Yeni gelişmekte olan okulun her köşesinde ondan bir iz bulmak olasıydı. Sabit duvar panoları, güzel dekoratif yazılar, resim çalışmaları… Modern anlayıştaki desenlere ayrı bir eğilimi vardı. Okulun üst katından zemine dek uzanan bez üzerine çalıştığı siyah-beyaz Atatürk portresi herkeste hayranlık uyandırmıştı. Demirci’den, geride kalıcı çalışmalar, dostluklar, iyi bir isim bırakarak ayrıldı. Bugün de anımsanan… Askerlik, Gökçeada, Nazilli yılları…Haberleşmemiz olmadı. Benim ilkokul öğretmenliğim, Demirci, İzmir, Eğitim Enstitüsü yılları, Artvin’e gidişim derken Tire’de yine karşılaşmak varmış. O ne değişik bir duygu. Çok sevdiğiniz öğretmeninizle yıllar sonra meslektaş olarak birlikte oluyorsunuz. Erişkinliğinizi unutup öğrencileşiyorsunuz. Sevginin yarattığı saygı sizde hep bir çekingenlik, tedirginlik oluşturuyor. Ama onun ağabey sıcaklığı, hoşgörülü olgunluğu bu sıkıntıyı dağıtıyor. Öğretmenler odasında koyu koyu sohbetlere dalıyorsunuz. Çalan ders ziliyle kendime geliyorum. Sınıfa öğetmenimden önce gitmeliyim. Öğrencisinin kendinden örneklendiğini görsün. Görsün de kıvansın. Ölüm tez yakaladı. İnsan büyüklerinin değerini asıl belli bir yaş olgunluğuna gelince anlıyor. Onu tam daha iyi değerlendirebileceğimiz, erdeminden daha iyi yararlanabileceğimiz sırada yitirdik. Bazı ölümler büyük oluyor, ölen kişinin büyüklüğüyle orantılı. İhsan Bey de insanlığı, öğretmenliği, sanatçılığı, sporculuğuyla geride büyük bir boşluk bıraktı. Acısının yangını çok oldu. Günlerce Tire dışındaki arkadaşları taksilere, dolmuşlara dolup geldiler. Nazilli’den, Gökçeada’dan, başka yerlerden…Söylenen sözler hep ortaktı: Sakin, sabırlı, erdem sahibi, iyi bir insandı. Az rastlananlardandı… Değerli, sevgili insan! Seni unutmadık. Gönlümüzde geride bıraktıklarınla yaşıyorsun. Tesellimiz senin gibi değerli, çalışkan eşin Matematik Öğretmeni Lâtife Özmaden’le aynı okulda çalışıyor olmak. Bir de sevgili kızın Deniz’in başarılarını yakından izliyor olmak. Yazımı senin Yunus’undan dizelerle bitiriyorum: “Biz dünyadan gider olduk / Kalanlara selâm olsun Bizim için hayır dua / Kılanlara selam olsun. Derviş Yunus söyler sözün / Yaş doludur iki gözün Bilmeyen ne bilsin bizi / Bilenlere selam olsun.” Kasım 1988 Düriye Ayyıldız, Türkçe Öğretmeni NOT: Yıl 2022 …Ne İhsan Öğretmenim kaldı ne eşi sevgili arkadaşım Lâtife ne de doktor kızı Deniz’imiz…Hepsini yitirdik. Yaşamın acı gerçeği bunlar…Ama az yaşa çok yaşa o önemli değil; önemli olan yitip gittikten sonra nasıl anıldığınız… Anılarına saygıyla, sevgiyle…22Kasım 2022 Tire
Bu haber 234 defa okunmuştur.
|
|
Demirci İlköğretmen Okulu Mezunları Derneği * DİOMEDER *
DİOMEDER Yazar Girişi | Yönetim Odası
|