İzmir Yazan: Ergün Sınık Eklenme Tarihi: 21.2.2024 20:57:23 |
Demirci Destnı (2) DEMİRCİ DESTANI (2)
Biz Demirci mezunları Büyükleri saymayı Küçükleri sevmeyi Onları koruyup kollamayı Şiar edinmişizdir Biz Demirci mezunları Birlik beraberliği Birlikten kuvvet doğurmayı Omuz verip dayanışmayı Bundan güzel sonuçlar almayı İyi biliriz Biz Demirci mezunları Fedakar ve vefalıyızdır Arayıp öğretmenlerimize ulaşmayı Arkadaşlarımızla buluşmayı Hal hatır sormayı Altmış sene geçse de Unutmayız o güzel yılları Ve sıcak anıları Anılar ki çok anlamlı İşte dile getiriyorum bende iz bırakanları KAYIT-KABUL Üç küçük çocuk İlkokulda beraber okuduk Öğretmen Okulları sınavına girip Demirci’yi kazandık Okullar açılınca Yaptık saatlerce yolculuk Vardık bir bozkıra Bizlere refakat eden babalarımız Teslim ettiler yatılı okula Önce kayıtlarımız yapıldı Adlarımız kütük defterine yazıldı Yirmi numara İsmail Savran Seksen dört Hüseyin İçki Ardından ben geliyorum tabii ki Seksen beş Ergün Sınık Biraz tedirgin, biraz kırık Evimizden yuvamızdan ayrıldık Yepyeni değişik bir ortam İki yüzü aşkın tam Abi abla arkadaş Kaynaştık yavaş yavaş… DERSLİK Ben düştüm B şubesine Mevcudumuz kalabalık Sayımız varmış altmış üçe Günde altı ders Dördü öğleden önce Akademik dersler yoruyor zihnimizi Resim müzik beden eğitimi Dersleri gelince kim tutar bizi Ne de olsa çocuğuz çocuk Koşup oynamaya ihtiyaç çok Ama öğrenmeliyiz pek çok bilgiyi Göstermeliyiz derslere gerekli ilgiyi İyi yetiştirmeliyiz kendimizi Çünkü öğretmen olacağız Yeni kuşakların hamurunu yoğuracağız Hepimiz bunun bilinciyle Sarıldık amaçlarımıza dört elle Öğretmenlerimiz gayretle bizi eğitiyorlar İlim irfan sahibi olmamızı istiyorlar Sınavlar zorlasa da hepimizi İyi notlar sevindiriyor bizi Karneleri alınca gülüyor yüzümüz İyiye güzele dönüyor yönümüz TARIM ÇALIŞMALARI Okulumuz açıldığında Bozkırın ortasında Sevimsiz konumda Aşağıda taş bina Yukarıda gemi gibi uzun İki yapıdan ibaretti Bu araziyi imar etmek gerekti Tarım öğretmenlerimiz ve biz Aldık elimize kazma kürekleri Sonuç verdi büyük gayretlerimiz Adam ettik çorak araziyi Diktiğimiz ağaçlar orman oldu Şimdi altında oturanlar çok mutlu Sebze de yetiştirirdik biz Çok nefis ve güzeldi onlar Şu an olsa afiyetle yerdiniz Diktiğimiz ağaçlar meyveye durdu Bizden sonraki kardeşlerimiz afiyetle yerdi Kümeste tavuklarımız Follukta yumurtalarımız Kahvaltıda tokuştururduk onları Bu gün hatırlamak ne güzel o anları YATAKHANE Koğuşlarımız küçük sayılır Ama mevcut fazla On sekiz kişi bir arada İki katlı ranzalarda Yatıyoruz pamuk yataklarda Üstümüzde iki battaniye En üstte çok çekindiğimiz pike Hele sabahları yatağını iyi düzeltme Bir kıvrım olsun beyaz pikende Çeker soraya nöbetçi öğretmen Hesabını sorar hemen Yatak düzeltmede Mehmet Yavuz’dur uzman Ütülenmiş gibidir yatağı Örnektir her zaman Uyku öncesi ve boş zamanlarda Hoş sohbetler yapılır alt ranzalarda Bu yüzden bozuk durur o yataklar Öğretmenler yatak sahiplerini pataklar Bu sebepten üst ranzalar gözdedir Üst yataklar hep tercih edilir Koridorda çelik dolaplar Dolaplarda iki göz var Biri bana biri arkadaşıma Alıştık ortak dolap kullanımına Son etüt biter dokuz otuzda Çizgili pijamalarımızı giyer Ayaklarımızı yıkar Yatağımıza gireriz gece saat onda Her sabah kalk zili ve Mustafa Yüce’nin anonsuyla uyanırız “Kıy kıdı kıy kıy kıy” Şu kadar gün kaldı tatile Müjdesiyle ferahlarız. Haftada bir püru pak olmak için Yaparız sıcak su ile mis gibi banyo Çamaşırhanede kocaman makineler Çamaşırlarımız tertemiz yıkanıyo(r) YEMEKHANE Yemekhanemiz bir geniş salon Ortasında iki sıra kolon Yemek masaları altı kişilik Hepsi sıra sıra yan yana dizilik Oturmak için demir ayaklı Tabureler tahta oturmaklı Yemek vakti masalarda karavanalar Kaşık çatal ve porselen tabaklar Bir arkadaş servis eder yemekleri Haksızlık yapmaz, adaletli dağıtırsa Sevilir, alkışlanır emekleri Yemekler her zaman doyurucu olmaz Kurtlu kuru fasulyeyi içimiz almaz Bazen şikayet ederiz öğretmen heyetine Ama çokça yeriz protein niyetine Büyüme çağındayız hepimiz Bazen aç kalır, doymaz midemiz Çaktırmadan ekmek çalarız Çarşıdan aldığımız katıklarla Valizhanede sofra kurarız Haftada bir gün tavuk pişer, Hele baklava da varsa Karnımıza bayram etmek düşer Deymeyin keyfimize Gönül rahatlığıyla bakarız işimize Yemekhanede bazı derslerin Sınavlarını da yapar hocalar Bir baştan bir başa giderken Havada uçuşur kopyalar Gelsin bedavadan geçer notlar SOSYAL ETKİNLİKLER Sportif ve sosyal etkinlikler Öğretmen Okullarında çok önemlidir Hem öğrencilere moral verir Hem kazandırır güzel beceriler Bir Saffet Ömür, bir Mehmet Kabaca Sporun her dalında Yetenekliydiler çok fazla Hele Cihan Can’ın perendeleri Unutulur mu hiç, hala hafızalarda Kamil Kalay’lar Ali Yaman’lar Esat Eriş’ler, Engin Evin’ler Bizim gözümüzde Birer futbol deviydiler Fahrettin Deveci Namı diğer Faruk abi Bir çekti mi gazeli Mest ederdi herkesi Bizim mektep şanslı okuldu Bir çok yetenekli tiyatro oyuncularımız vardı Birincisi Mehmet Topuz’du Unutulmaz piyeslerde Başrol hep oydu Nuriye Ündeşer ve Leyla Kızılkanat’ı Saymazsam olmaz Sami Ertüfekçi, Ali Sami Doğrukul Fahri Sağlam, Abdi Peynirci gibi oyuncular Her yerde her zaman bulunmaz Biz de yanlarında çömez Mezun olup gidince onlar Başrol bize kaldı ister istemez Mustafa Yılmaz başkanlığında Seçilen Öğrenci Örgütü Başarılı faaliyetler yürüttü Yaptığımız öğrenci lokalinde Tüm öğrenciler mutlu oldu Okulumuzda yetenekli öğrenci çoktu Hepsinin adını yazmaya imkan yoktu Bunlar akla gelen ilk isimler Daha nice niceler Öğretmenlerimiz birer mürşit oldular Bize ilim irfan yolunu buldurdular Demirci İlköğretmen Okulu Öğretmen yetiştirmedeki başarısıyla Önce oldu Yüksek Okul, sonra Fakülte Mezun ettiği genç öğretmenlerle Uygarlık yolunda yürüyor Türkiye Emin adımlarla ilerle okulum koşa koşa ÖĞRETMEN OKULUM, EĞİTİM YUVAM İLELEBET SEN ÇOK YAŞA. |
İzmir Yazan: Ali Mehmet ELDAŞ Eklenme Tarihi: 7.2.2024 19:20:31 |
SANKİ EL GİBİ Gecemde,gündüzümde;
Yürüdüm sisli izinde; Özlemin yüklü gönlümde, Aradım seni,bulamadım... Açıp solan çiçeklerde; Rastladığım güzellerde; Köyde,kırda,şehirde, Aradım seni,bulamadım... Baktığım papatya fallarında; Okuduğum okullarda; Ulaşabildiğim her yerde, Aradım seni,bulamadım... Görsem bile rüyamda; Kayboldun uyandığımda; Katıldığım sevda selinde, Aradım seni,bulamadım... Bir an oldu,buldum seni; Sevgim coştu sel gibi; Bir an oldu şaşırttın beni, Oldun sanki el gibi... Ali Mehmet ELDAŞ 01.02.2024 Yesilyurt/İZMİR |
Yazan: Sadife ERSOY Eklenme Tarihi: 9.2.2022 15:17:01 |
SİZİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM Küçük yaştan beri hep öğretmen olmayı istedim. Benim bu mesleğe özentim, ilkokul öğretmenim Nahide Şener’in köyümüze atanmasıyla başladı. Onun köyümüze geldiği günü dün gibi hatırlarım.O zamanlar köye bir taşıtın gelmesi, biz çocuklar için unutulmaz bir gün olurdu. Hepimiz aracın etrafında toplanır, şehrin kokusunu ciğerlerimize kadar çekerdik.
Yine öyle bir gündü sanki. Oysa bu gününün farklılığını yıllar sonra anlayacaktım. Bu yeşil jeepin içinden inen o narin sarı saçlı hanım, benim kaderimi değiştirecekti. Öğretmenlik mesleğine ilk adımımı Demirci Öğretmen Lisesi’ni kazanarak attım. Çocukluk yıllarından gençlik yıllarına doğru ilerlerken, her gün biraz daha yaklaşıyordum idealimdeki mesleğime.Ailemden ve memleketimden ayrı kalmak, caydırmadı hiçbir zaman beni.Hayalini kurduğum öğrencilerimi düşündükçe, daha da sıkı sarıldım derslerime. İki yıl eğitim enstitüsünden sonra artık öğretmendim. Bir an önce öğrencilerimle kucaklaşmak, onları koklamak için sabırsızlanıyordum. Zaman çabuk geçti. Yıllar önce ilkokul öğretmenimi köye getiren jeeplerden birinin içinde, ben vardım şimdi. Karadeniz’in o engin ulu ormanlarını coğrafya dersinde öğrenmiştim. O ormanların eteklerini süsleyen, fındık bahçelerinin arasındaki dar ve tozlu yolda ilerliyordum. Fındıkların dalları, aracımızın plastik camına vuruyordu. Dalların cama her dokunuşu, yüreğimi yerinden oynatıyordu. Aracın içinde bulunan üç beş yolcunun, buna aldırdığı yoktu. Onlar teypte çalan “oy oy Emine, Çekme beni yemine” türküsüne odaklanmışlardı. İşte şimdi sınıfımdayım. Yıllarca özlemini çektiğim, rüyalarımı süsleyen o sınıfımda. Öğrencilerim çok erken gelmişlerdi. Okulun bahçesinde kuş sesleri ile çocuk sesleri ressamın eserindeki renk cümbüşü gibiydi. Allahım ne kadar mutluydum bugün. Kendimi okulun bahçesinde değil de bir çiçek bahçesinde gibi hissediyordum.Yavaş yavaş tanıyordum çiçeklerimi.Kimi bir menekşe kadar narin, kiminin yanakları bir karanfil gibi kırmızı, kimisi bir papatya gibi ince, kimisi de solmuş bir güle benziyordu. Hepsi ayrı güzeldi.Ama o da ne? Bir gün önce beni getiren aracın içindeki türküyü anımsadım. Bu köyde ne kadar çok Emine vardı. Türküden herkesin bu kadar etkilenmesinin sebebi, bu olsa gerek diye düşündüm. Artık,Eminelerim, Ayşelerim, Alilerimle iyice kaynaşmış bütünleşmiştim. İlk günlerde onların gözlerinde gördüğüm endişe ve korku kaybolmuş, yerini güvenle bakan, cam gibi parıldayan, kendinden emin gözler almıştı. Mesleğimin ilk mayası olan bu kır çiçeklerim büyüyüp geliştikçe ben de onlarla birlikte olgunlaşıyordum. Adeta birlikte büyüyorduk. Zaman zaman onlardan da öğreniyordum. Hele hele yabancısı olduğum Karadeniz’in yemeklerini tarif edişleri ünlü aşçı Oktay Usta’yı aratmazdı. Köydeki Eminelerden üç tanesi benim sınıfımdaydı. Üçü de tatlı ve sevimliydi. Ama gözleri zeytin gibi ışıl ışıl parlayan Emine’nin bir farklılığı vardı. Evleri uzakta olduğu için, okula ya babası, ya da ağabeyi ile gelirdi. Arada hastalanmalarının dışında, hiç devamsızlık yapmazdı.Kar kış demeden, o minicik ayaklarının üşümesine hiç aldırmazdı.Bu durumu bildiğim için onu sobanın yanına oturtuyordum.Galiba farkında olmadan onu kolluyordum.Evi uzakta olduğu için öğlen araları eve gitmez, yemeğini okulda yerdi. Ocak ayının kışı sert geçer buralarda. Sanırım o günlerden biriydi. Dışarıda kar alabildiğince yağıyordu. Her taraf beyaz bir örtüye bürünmüş, fındık bahçelerindeki manzara kartpostalları aratmayacak tarzdandı. Emine, her zamanki gibi evden getirdiği azığını çantasından çıkardı. O minicik elleri ile fırında pişmiş mısır ekmeğini, bir gazete parçasının üzerine yerleştirdi. Çantamı almış, kapıya doğru yönelmiştim. Emine kendinden emin bir ev hanımı edasıyla arkamdan seslendi: -Öğretmenim, birlikte yiyelim mi? Bir an ne yapacağımı bilemedim. Emine’nin yemek davetine “Hayır” diyemezdim. -Neden olmasın kızım, ben de merak ediyorum şu sizin anlatmakla bitiremediğiniz Karadeniz yemeklerinizi. Emine’nin yüzünde güller açtı. Mısır ekmeğinin yanına çantasından çıkardığı sefer tasını koydu: -Öğretmenim, bil bakalım içinde ne var? Dedi.Öyle ya hep ben soracak değildim soruları.Emine vereceğim cevabı beklerken, bir yandan da bana soru sormanın sevincini yaşıyordu. -Ne bileyim Emine, her ne olursa olsun, mutlaka çok lezzetli bir karalahana yemeğidir, dedim. -Yok öğretmenim, bu yemeği değil, kavurması, dedi. Karalahananın dolmasını, çorbasını, turşusunu, pilavını duymuştum; ama kavurmasını ilk kez duyuyordum. O gün yemekte Emine’ye eşlik edişim Emine’yi gururlandırmış olacak ki, mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Öğleden sonraki teneffüste, Emine arkadaşlarına hava atarcasına, benimle yediği yemeği anlatıyordu.Diğer öğrencilerimin o anda neler hissettiklerini bilemezdim. Ertesi gün kar ve tipi yine devam ediyordu. Öğrencilerim o gün, sürekli öğle arasına kaç ders kaldığını soruyorlardı. Nihayet zili çaldık.Öyle elektronik zilimiz yoktu bugünkü gibi,zili elimize alıp sallıyorduk. Bir telaş aldı bizimkileri. Eve giden yok. Ellerinde azık çantaları, bir heyecan içindeler. -Öğretmenim, biz burada yiyeceğiz, siz de bizimle yer misiniz? Bu öneri beni şaşırtmamıştı. Bir gün önceki teneffüste, Emine’yi nasıl gıpta ile dinlediklerini görmüştüm. -Çok sevinirim, haydi o zaman masaları hazırlayalım, dedim. Sıraları yemek masası havasında birleştirdik.Neler yoktu ki… Masalarımız geleneksel Karadeniz yemekleri ile donatıldı. Bir taraftan da, özellikle kızlar: -Öğretmenim, bunu yaparken ben de anneme yardım ettim, diyerek kendilerince gurur duyuyorlardı. Masalarda neler var diye merak mı ettiniz? Haklısın, Karadenizli olmayan bilemez. Burada mutfaklarda karalahana baş roldedir hep. Çorba, dolma, turşu onsuz olmaz. O da mısır ekmeği olmadan olmaz. İkisi birbirinin tamamlayıcısıdır adeta. Öğrencilerimin benim için hazırladıkları bu sürprizi hayatım boyunca unutamam. Öğretmenlik yaşamımızda birçok anımız olur şüphesiz. Her sınıfta, her öğrencide mutlaka bir anımız gizlidir. Kimisini hiç unutamayız. Kimisini de zaman zaman hatırlarız. İşte ben de hiç unutamayacağım anılarımdan birini paylaştım sizinle. “Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.” Demiş şair. Ben, ömrümün yarısını onlarla doldurmak üzereyim.Bu süre içersinde Cin Alilerim, Can Alilerim oldu.Kara tahtalar beyaza, tepegözler projeksiyona dönüştü. Değişmeyen tek şey vardı. Onlar hep benim canlarımdı. Eminelerim, Alilerim, Ayşelerim… Sizi çok özleyeceğim. GÖKÇELİ İLKOKULU 3-A SINIFI ÖĞRETMENİ 03.12.2014 13:53:31 |
İzmir Yazan: Güler KAHRAMAN Eklenme Tarihi: 9.2.2022 12:41:49 |
ÖĞRETMEN Gel zaman git zaman orta üçüncü siniftayiz. Bütün öğretmenlerimiz harika. Fizik öğretmenimiz Hakkı Bey kimya öğretmenimiz Semahat Uçkan, Coğrafyacımız Necla Hanım, İngilizcecimiz Hikmet Kücükağa, matematikçimiz Adnan Özbek. Harika öğretmenler hepsi de. Onlardan öğrendiklerimi şimdi bile hatırlarım. Ancak bir Tarih öğretmenimiz var ki... Düşman başına. Bize bir defa olsun ders anlattığına hiç şahit olmadım. Sınıfa girer girmez kürsüye oturur, ders defterini imzalar, sonra sınıfa dönerek kimler konuyu anlatmak ister? Sorusunu yöneltir. Bu soruya iki kişi parmak kaldırır. Biri benim çok samimi arkadaşım Necmiye. Daha sonra Öğretmen okulunu da birlikte okuyacağım arkadaşım. Diğeri de erkek arkadaşlarımızdan biri. Konu, arkadaşımızın birinin anlatımıyla 10 dakika bile sürmeden bite. Öğretmen ikinci soruyu sınıfa yöneltir eksik kalan yer varsa kim tamamlamak ister? diye sorar. Sınıfın diğer çalıskanı, varsa bir eksik bazen tamamlar.
Sonra not defteri ortaya çıkar. İşaret parmağı yalanır, başlar defterin sayfalarında gezinmeye. Bir ileri bir geri çevrilir durur sayfalar. Sınıfta çıt yok. Herkesin kalbi güm güm atmakta. Öyle ki kalp atışlarını vücudumuzun her yanındaki damarlarından hissediyoruz, ya da hissediyorum ben. Neyse.. şansız bir 10 kişi tahtaya dikilir. Bu ara bir 15 dakikalığına da olsa sakinleriz biraz. Kalp atıslarımız normale yaklaşır. 10 kişiden birinciye bir soru yöneltir. Biraz düşünme payı bırakır ,cevap alınmayınca başıyla soruyu ikinciye yöneltir yine biraz düşünme payı... Soru 10. öğrenciden çıkar cevaplanmadan. Tekrar sınıfa döner kim cevaplamak ister? sadece malum iki öğrenci parmak kaldırır biri cevaplar. Böyle tahtadakilere iki soru daha yöneltir, bu sorular da 10 öğrencinin hiçbiri tarafından cevaplanma***** sözlü yoklama sona erer. Hepsine 0. Tekrar defter ele alınır, sayfalar yine ileri geri karışmaya başlar .Bizim yürekler yine son hız atmaya baslar. Bu arada saat bir arkadaşımızda var. Bergama'nın zengin ailelerinden birinin kızında. Durmadan dakika başı arkadaşımıza zile kaç dakika kaldığını soruyoruz. O da en önde oturuyor, 10 dakika, 5 dakika kaldığını parmaklarıyla işaret ediyor. Nihayet zilin çalması ile ikinci 10 kişi soru sorulmadan bu badireyi bazen atlatıyor. Bu öğretmenimizin boyu çok kısa ayakları çok küçük, topuklu ayakkabı giymesine rağmen hepimizden kısa. Derste konuşan ,fısıldayan olursa onun yanına gidip, bir karışa yakın büyüklükteki, evinin sokak kapısı anahtarıyla kafalarına küt diye indiriverir. Çocukların kafasında aniden bir baloncuk oluşurdu. Öğretmenimiz yazılı yapacağı zaman, sınıfta neredeyse hemen herkesin yerini değiştirirdi. Yan yana oturanların soruları farklı olurdu. Ben tarih kitabının kapağını dahi kaldırmamı olduğum için ( Belki kapağını kaldırmaya teşebbüs etmişimdir de ilgimi çekmediği için ve, anlı***** okumadığım için ) hiç bir bilgi sahibi değilimdir her zaman. Bir duyarız ki A şubesini yazılı sınav yapmış öğretmenimiz. Allaaah!!! Beni bir telaş alır, hemen arkadaşım Necmiye'ye beni senin yanına oturtursa, önce bana beş alacak kadar sorularımın cevabini kendi kağıdına yazar misin? diye soruyorum. O da tabi diyor ama oturtacak mi? bakalım diyor. Bundan sonrası yazılı olacağımız ders saatine kadar, dua etmek bana kalıyor.. Nasıl oluyor da dualarım mi kabul oluyordu ne olduğunu ben de şimdi bunu düşünüyorum da nasıl başarıyordum? bir yıl boyunca sınavlarda beni hep Necmiye'nin yanına oturttu. Fakat öyle içten dua ediyordum ki... Arkadaşım bana hep beşlik kadar yazdırttı. Şimdi bu arkadaşım hayatta değil. Nurlarda uyusun. 40 yıllık dostumu ecel erkenden aldı. Fakat benim için problem sene sonundaki mezuniyet sınavları idi. Yıl sonunda bütün derslerden geçsek te kalsak ta kimilerinden yazılı, kimilerinden sözlü sınavlara girerdik. Okulun tatile girişinden bir hafta kadar sonra sınavlar başlayacaktı. Yine Tanrıma müracaatla, ne olur ilk sınav Tarih olsun diye dua ettim. Diğer derslere bir iki gün çalışmak yeterliydi benim için. Bu da kabul oldu şükür. Bir hafta boyunca tarih kitabını yuttum. Önce önemli yerlerin altını çizdim. Okurken bunları daha çok dikkate alarak çok çalıştım. Sınav sonucları açıklandı. Bizim sınıftan iki çalışkan öğrenciyle ben ve diğer iki şubeden de birer kişi olmak üzere 5 öğrenci mezun olmuştuk. Aşağı yukarı 3 şube 120 kişiden sadece 5 mezun vermişti haziran dönemi olarak okulumuz. Hiç bu kadar sevinmemiştim. Kendim bile inanamamıştım. Ondan sonra kendime olan güvenim artmıştı. insan çalıştıktan sonra elde edemeyeceği başarı yokmuş demek ki diye.Simdi benim kendime olan inancım öyle güçlüdür ki her şeyi öğrenebilirim kullanabilirim yapabilirim. Tek bir şeyi yapamam, o da sürücülük. Çok dalgın biriyim ve bir tehlike anında panik yaşıyorum, aklım devreden çıkıyor. Bunu bildiğim için ehliyet aldığım halde araba kullanmadım. Bu anımı yazmaktaki amacım. Her kişinin eksiklerini bilip, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilmesi, ama ben bunu yapamam nasılsa deyip denemekten de asla vazgeçmemesi, bilmediği ya da yapamayacağı bir işe de kalkışıp başka insanları da zarara sokmaması gerekir diye düşünüyorum. Neyse işte... Bu öğretmenlerimizden hala yasayanları minnetle sevgiyle saygıyla yad ediyorum . Ölmüş olanların da mekanı cennet olsun Tarih öğretmenim de dahil. |
İzmir Yazan: Ayşe Korkmaz Gökaslan Eklenme Tarihi: 19.3.2019 13:58:45 |
DEVAMINI BEKLERİZ Geçmişi anımsatan ve yaşatan arkadaşlarımı kutluyorum,çok teşekkürler. Hafızalarda derin izler bıraktınız.Hoş ,anlamlı vakit geçirdik.Seneye inşallah 400-500ü buluruz. Bu yıl başlangıçtı. Seneye daha iyisi olacağına inanıyorum.Ekip mükemmel çalıştı. Sevecen,kaynaştırıcı ve tamamlayıcıydı. Çok çaba sarfettiler.Bu güzel anları bizlere yaşattıkları için sonsuz teşekkürler. Devamını bekleriz. Selamlar sevgiler arkadaşlar. |
Toplam Gönderi: 7 | Sayfa : 1 2 |
© DİOMEDER ÜYELERİNİN SİZDEN GELENLER DEFTERİ Tüm Hakları Saklıdır |