İzmir

Yazan: Ergün Sınık

Eklenme Tarihi:
21.2.2024 20:57:23
        Demirci Destnı (2)
    DEMİRCİ DESTANI (2)

Biz Demirci mezunları
Büyükleri saymayı
Küçükleri sevmeyi
Onları koruyup kollamayı
Şiar edinmişizdir
Biz Demirci mezunları
Birlik beraberliği
Birlikten kuvvet doğurmayı
Omuz verip dayanışmayı
Bundan güzel sonuçlar almayı
İyi biliriz
Biz Demirci mezunları
Fedakar ve vefalıyızdır
Arayıp öğretmenlerimize ulaşmayı
Arkadaşlarımızla buluşmayı
Hal hatır sormayı
Altmış sene geçse de
Unutmayız o güzel yılları
Ve sıcak anıları
Anılar ki çok anlamlı
İşte dile getiriyorum bende iz bırakanları

KAYIT-KABUL
Üç küçük çocuk
İlkokulda beraber okuduk
Öğretmen Okulları sınavına girip
Demirci’yi kazandık
Okullar açılınca
Yaptık saatlerce yolculuk
Vardık bir bozkıra
Bizlere refakat eden babalarımız
Teslim ettiler yatılı okula
Önce kayıtlarımız yapıldı
Adlarımız kütük defterine yazıldı
Yirmi numara İsmail Savran
Seksen dört Hüseyin İçki
Ardından ben geliyorum tabii ki
Seksen beş Ergün Sınık
Biraz tedirgin, biraz kırık
Evimizden yuvamızdan ayrıldık
Yepyeni değişik bir ortam
İki yüzü aşkın tam
Abi abla arkadaş
Kaynaştık yavaş yavaş…

DERSLİK
Ben düştüm B şubesine
Mevcudumuz kalabalık
Sayımız varmış altmış üçe
Günde altı ders
Dördü öğleden önce
Akademik dersler yoruyor zihnimizi
Resim müzik beden eğitimi
Dersleri gelince kim tutar bizi
Ne de olsa çocuğuz çocuk
Koşup oynamaya ihtiyaç çok
Ama öğrenmeliyiz pek çok bilgiyi
Göstermeliyiz derslere gerekli ilgiyi
İyi yetiştirmeliyiz kendimizi
Çünkü öğretmen olacağız
Yeni kuşakların hamurunu yoğuracağız
Hepimiz bunun bilinciyle
Sarıldık amaçlarımıza dört elle
Öğretmenlerimiz gayretle bizi eğitiyorlar
İlim irfan sahibi olmamızı istiyorlar
Sınavlar zorlasa da hepimizi
İyi notlar sevindiriyor bizi
Karneleri alınca gülüyor yüzümüz
İyiye güzele dönüyor yönümüz

TARIM ÇALIŞMALARI
Okulumuz açıldığında
Bozkırın ortasında
Sevimsiz konumda
Aşağıda taş bina
Yukarıda gemi gibi uzun
İki yapıdan ibaretti
Bu araziyi imar etmek gerekti
Tarım öğretmenlerimiz ve biz
Aldık elimize kazma kürekleri
Sonuç verdi büyük gayretlerimiz
Adam ettik çorak araziyi
Diktiğimiz ağaçlar orman oldu
Şimdi altında oturanlar çok mutlu
Sebze de yetiştirirdik biz
Çok nefis ve güzeldi onlar
Şu an olsa afiyetle yerdiniz
Diktiğimiz ağaçlar meyveye durdu
Bizden sonraki kardeşlerimiz afiyetle yerdi
Kümeste tavuklarımız
Follukta yumurtalarımız
Kahvaltıda tokuştururduk onları
Bu gün hatırlamak ne güzel o anları

YATAKHANE
Koğuşlarımız küçük sayılır
Ama mevcut fazla
On sekiz kişi bir arada
İki katlı ranzalarda
Yatıyoruz pamuk yataklarda
Üstümüzde iki battaniye
En üstte çok çekindiğimiz pike
Hele sabahları yatağını iyi düzeltme
Bir kıvrım olsun beyaz pikende
Çeker soraya nöbetçi öğretmen
Hesabını sorar hemen
Yatak düzeltmede
Mehmet Yavuz’dur uzman
Ütülenmiş gibidir yatağı
Örnektir her zaman
Uyku öncesi ve boş zamanlarda
Hoş sohbetler yapılır alt ranzalarda
Bu yüzden bozuk durur o yataklar
Öğretmenler yatak sahiplerini pataklar
Bu sebepten üst ranzalar gözdedir
Üst yataklar hep tercih edilir
Koridorda çelik dolaplar
Dolaplarda iki göz var
Biri bana biri arkadaşıma
Alıştık ortak dolap kullanımına
Son etüt biter dokuz otuzda
Çizgili pijamalarımızı giyer
Ayaklarımızı yıkar
Yatağımıza gireriz gece saat onda
Her sabah kalk zili ve
Mustafa Yüce’nin anonsuyla uyanırız
“Kıy kıdı kıy kıy kıy”
Şu kadar gün kaldı tatile
Müjdesiyle ferahlarız.
Haftada bir püru pak olmak için
Yaparız sıcak su ile mis gibi banyo
Çamaşırhanede kocaman makineler
Çamaşırlarımız tertemiz yıkanıyo(r)

YEMEKHANE
Yemekhanemiz bir geniş salon
Ortasında iki sıra kolon
Yemek masaları altı kişilik
Hepsi sıra sıra yan yana dizilik
Oturmak için demir ayaklı
Tabureler tahta oturmaklı
Yemek vakti masalarda karavanalar
Kaşık çatal ve porselen tabaklar
Bir arkadaş servis eder yemekleri
Haksızlık yapmaz, adaletli dağıtırsa
Sevilir, alkışlanır emekleri
Yemekler her zaman doyurucu olmaz
Kurtlu kuru fasulyeyi içimiz almaz
Bazen şikayet ederiz öğretmen heyetine
Ama çokça yeriz protein niyetine
Büyüme çağındayız hepimiz
Bazen aç kalır, doymaz midemiz
Çaktırmadan ekmek çalarız
Çarşıdan aldığımız katıklarla
Valizhanede sofra kurarız
Haftada bir gün tavuk pişer,
Hele baklava da varsa
Karnımıza bayram etmek düşer
Deymeyin keyfimize
Gönül rahatlığıyla bakarız işimize
Yemekhanede bazı derslerin
Sınavlarını da yapar hocalar
Bir baştan bir başa giderken
Havada uçuşur kopyalar
Gelsin bedavadan geçer notlar

SOSYAL ETKİNLİKLER
Sportif ve sosyal etkinlikler
Öğretmen Okullarında çok önemlidir
Hem öğrencilere moral verir
Hem kazandırır güzel beceriler
Bir Saffet Ömür, bir Mehmet Kabaca
Sporun her dalında
Yetenekliydiler çok fazla
Hele Cihan Can’ın perendeleri
Unutulur mu hiç, hala hafızalarda
Kamil Kalay’lar Ali Yaman’lar
Esat Eriş’ler, Engin Evin’ler
Bizim gözümüzde
Birer futbol deviydiler
Fahrettin Deveci
Namı diğer Faruk abi
Bir çekti mi gazeli
Mest ederdi herkesi
Bizim mektep şanslı okuldu
Bir çok yetenekli tiyatro oyuncularımız vardı
Birincisi Mehmet Topuz’du
Unutulmaz piyeslerde
Başrol hep oydu
Nuriye Ündeşer ve Leyla Kızılkanat’ı
Saymazsam olmaz
Sami Ertüfekçi, Ali Sami Doğrukul
Fahri Sağlam, Abdi Peynirci gibi oyuncular
Her yerde her zaman bulunmaz
Biz de yanlarında çömez
Mezun olup gidince onlar
Başrol bize kaldı ister istemez
Mustafa Yılmaz başkanlığında
Seçilen Öğrenci Örgütü
Başarılı faaliyetler yürüttü
Yaptığımız öğrenci lokalinde
Tüm öğrenciler mutlu oldu
Okulumuzda yetenekli öğrenci çoktu
Hepsinin adını yazmaya imkan yoktu
Bunlar akla gelen ilk isimler
Daha nice niceler
Öğretmenlerimiz birer mürşit oldular
Bize ilim irfan yolunu buldurdular
Demirci İlköğretmen Okulu
Öğretmen yetiştirmedeki başarısıyla
Önce oldu Yüksek Okul, sonra Fakülte
Mezun ettiği genç öğretmenlerle
Uygarlık yolunda yürüyor Türkiye
Emin adımlarla ilerle okulum koşa koşa
ÖĞRETMEN OKULUM, EĞİTİM YUVAM
İLELEBET SEN ÇOK YAŞA.
İzmir

Yazan: Ali Mehmet ELDAŞ

Eklenme Tarihi:
7.2.2024 19:20:31
        SANKİ EL GİBİ
    Gecemde,gündüzümde;
Yürüdüm sisli izinde;
Özlemin yüklü gönlümde,
Aradım seni,bulamadım...
Açıp solan çiçeklerde;
Rastladığım güzellerde;
Köyde,kırda,şehirde,
Aradım seni,bulamadım...
Baktığım papatya fallarında;
Okuduğum okullarda;
Ulaşabildiğim her yerde,
Aradım seni,bulamadım...
Görsem bile rüyamda;
Kayboldun uyandığımda;
Katıldığım sevda selinde,
Aradım seni,bulamadım...
Bir an oldu,buldum seni;
Sevgim coştu sel gibi;
Bir an oldu şaşırttın beni,
Oldun sanki el gibi...


Ali Mehmet ELDAŞ
01.02.2024
Yesilyurt/İZMİR

Yazan: Sadife ERSOY

Eklenme Tarihi:
9.2.2022 15:17:01
        SİZİ ÇOK ÖZLEYECEĞİM
    Küçük yaştan beri hep öğretmen olmayı istedim. Benim bu mesleğe özentim, ilkokul öğretmenim Nahide Şener’in köyümüze atanmasıyla başladı. Onun köyümüze geldiği günü dün gibi hatırlarım.O zamanlar köye bir taşıtın gelmesi, biz çocuklar için unutulmaz bir gün olurdu. Hepimiz aracın etrafında toplanır, şehrin kokusunu ciğerlerimize kadar çekerdik.

Yine öyle bir gündü sanki. Oysa bu gününün farklılığını yıllar sonra anlayacaktım. Bu yeşil jeepin içinden inen o narin sarı saçlı hanım, benim kaderimi değiştirecekti.

Öğretmenlik mesleğine ilk adımımı Demirci Öğretmen Lisesi’ni kazanarak attım. Çocukluk yıllarından gençlik yıllarına doğru ilerlerken, her gün biraz daha yaklaşıyordum idealimdeki mesleğime.Ailemden ve memleketimden ayrı kalmak, caydırmadı hiçbir zaman beni.Hayalini kurduğum öğrencilerimi düşündükçe, daha da sıkı sarıldım derslerime.

İki yıl eğitim enstitüsünden sonra artık öğretmendim. Bir an önce öğrencilerimle kucaklaşmak, onları koklamak için sabırsızlanıyordum. Zaman çabuk geçti.

Yıllar önce ilkokul öğretmenimi köye getiren jeeplerden birinin içinde, ben vardım şimdi. Karadeniz’in o engin ulu ormanlarını coğrafya dersinde öğrenmiştim. O ormanların eteklerini süsleyen, fındık bahçelerinin arasındaki dar ve tozlu yolda ilerliyordum. Fındıkların dalları, aracımızın plastik camına vuruyordu. Dalların cama her dokunuşu, yüreğimi yerinden oynatıyordu. Aracın içinde bulunan üç beş yolcunun, buna aldırdığı yoktu. Onlar teypte çalan “oy oy Emine, Çekme beni yemine” türküsüne odaklanmışlardı.

İşte şimdi sınıfımdayım. Yıllarca özlemini çektiğim, rüyalarımı süsleyen o sınıfımda. Öğrencilerim çok erken gelmişlerdi. Okulun bahçesinde kuş sesleri ile çocuk sesleri ressamın eserindeki renk cümbüşü gibiydi. Allahım ne kadar mutluydum bugün. Kendimi okulun bahçesinde değil de bir çiçek bahçesinde gibi hissediyordum.Yavaş yavaş tanıyordum çiçeklerimi.Kimi bir menekşe kadar narin, kiminin yanakları bir karanfil gibi kırmızı, kimisi bir papatya gibi ince, kimisi de solmuş bir güle benziyordu. Hepsi ayrı güzeldi.Ama o da ne? Bir gün önce beni getiren aracın içindeki türküyü anımsadım. Bu köyde ne kadar çok Emine vardı. Türküden herkesin bu kadar etkilenmesinin sebebi, bu olsa gerek diye düşündüm.

Artık,Eminelerim, Ayşelerim, Alilerimle iyice kaynaşmış bütünleşmiştim. İlk günlerde onların gözlerinde gördüğüm endişe ve korku kaybolmuş, yerini güvenle bakan, cam gibi parıldayan, kendinden emin gözler almıştı.

Mesleğimin ilk mayası olan bu kır çiçeklerim büyüyüp geliştikçe ben de onlarla birlikte olgunlaşıyordum. Adeta birlikte büyüyorduk. Zaman zaman onlardan da öğreniyordum. Hele hele yabancısı olduğum Karadeniz’in yemeklerini tarif edişleri ünlü aşçı Oktay Usta’yı aratmazdı.

Köydeki Eminelerden üç tanesi benim sınıfımdaydı. Üçü de tatlı ve sevimliydi. Ama gözleri zeytin gibi ışıl ışıl parlayan Emine’nin bir farklılığı vardı. Evleri uzakta olduğu için, okula ya babası, ya da ağabeyi ile gelirdi. Arada hastalanmalarının dışında, hiç devamsızlık yapmazdı.Kar kış demeden, o minicik ayaklarının üşümesine hiç aldırmazdı.Bu durumu bildiğim için onu sobanın yanına oturtuyordum.Galiba farkında olmadan onu kolluyordum.Evi uzakta olduğu için öğlen araları eve gitmez, yemeğini okulda yerdi.
Ocak ayının kışı sert geçer buralarda. Sanırım o günlerden biriydi. Dışarıda kar alabildiğince yağıyordu. Her taraf beyaz bir örtüye bürünmüş, fındık bahçelerindeki manzara kartpostalları aratmayacak tarzdandı.

Emine, her zamanki gibi evden getirdiği azığını çantasından çıkardı. O minicik elleri ile fırında pişmiş mısır ekmeğini, bir gazete parçasının üzerine yerleştirdi. Çantamı almış, kapıya doğru yönelmiştim. Emine kendinden emin bir ev hanımı edasıyla arkamdan seslendi:

-Öğretmenim, birlikte yiyelim mi? Bir an ne yapacağımı bilemedim. Emine’nin yemek davetine “Hayır” diyemezdim.
-Neden olmasın kızım, ben de merak ediyorum şu sizin anlatmakla bitiremediğiniz Karadeniz yemeklerinizi.
Emine’nin yüzünde güller açtı. Mısır ekmeğinin yanına çantasından çıkardığı sefer tasını koydu:
-Öğretmenim, bil bakalım içinde ne var? Dedi.Öyle ya hep ben soracak değildim soruları.Emine vereceğim cevabı beklerken, bir yandan da bana soru sormanın sevincini yaşıyordu.

-Ne bileyim Emine, her ne olursa olsun, mutlaka çok lezzetli bir karalahana yemeğidir, dedim.
-Yok öğretmenim, bu yemeği değil, kavurması, dedi. Karalahananın dolmasını, çorbasını, turşusunu, pilavını duymuştum; ama kavurmasını ilk kez duyuyordum.

O gün yemekte Emine’ye eşlik edişim Emine’yi gururlandırmış olacak ki, mutluluğu gözlerinden okunuyordu.

Öğleden sonraki teneffüste, Emine arkadaşlarına hava atarcasına, benimle yediği yemeği anlatıyordu.Diğer öğrencilerimin o anda neler hissettiklerini bilemezdim.

Ertesi gün kar ve tipi yine devam ediyordu. Öğrencilerim o gün, sürekli öğle arasına kaç ders kaldığını soruyorlardı. Nihayet zili çaldık.Öyle elektronik zilimiz yoktu bugünkü gibi,zili elimize alıp sallıyorduk.
Bir telaş aldı bizimkileri. Eve giden yok. Ellerinde azık çantaları, bir heyecan içindeler.
-Öğretmenim, biz burada yiyeceğiz, siz de bizimle yer misiniz? Bu öneri beni şaşırtmamıştı. Bir gün önceki teneffüste, Emine’yi nasıl gıpta ile dinlediklerini görmüştüm.

-Çok sevinirim, haydi o zaman masaları hazırlayalım, dedim. Sıraları yemek masası havasında birleştirdik.Neler yoktu ki… Masalarımız geleneksel Karadeniz yemekleri ile donatıldı. Bir taraftan da, özellikle kızlar:

-Öğretmenim, bunu yaparken ben de anneme yardım ettim, diyerek kendilerince gurur duyuyorlardı. Masalarda neler var diye merak mı ettiniz? Haklısın, Karadenizli olmayan bilemez. Burada mutfaklarda karalahana baş roldedir hep. Çorba, dolma, turşu onsuz olmaz. O da mısır ekmeği olmadan olmaz. İkisi birbirinin tamamlayıcısıdır adeta.

Öğrencilerimin benim için hazırladıkları bu sürprizi hayatım boyunca unutamam. Öğretmenlik yaşamımızda birçok anımız olur şüphesiz. Her sınıfta, her öğrencide mutlaka bir anımız gizlidir. Kimisini hiç unutamayız. Kimisini de zaman zaman hatırlarız. İşte ben de hiç unutamayacağım anılarımdan birini paylaştım sizinle.
“Yaş otuz beş, yolun yarısı eder.” Demiş şair. Ben, ömrümün yarısını onlarla doldurmak üzereyim.Bu süre içersinde Cin Alilerim, Can Alilerim oldu.Kara tahtalar beyaza, tepegözler projeksiyona dönüştü. Değişmeyen tek şey vardı. Onlar hep benim canlarımdı.
Eminelerim, Alilerim, Ayşelerim… Sizi çok özleyeceğim.

GÖKÇELİ İLKOKULU
3-A SINIFI ÖĞRETMENİ
03.12.2014 13:53:31
İzmir

Yazan: Güler KAHRAMAN

Eklenme Tarihi:
9.2.2022 12:41:49
          ÖĞRETMEN
    Gel zaman git zaman orta üçüncü siniftayiz. Bütün öğretmenlerimiz harika. Fizik öğretmenimiz Hakkı Bey kimya öğretmenimiz Semahat Uçkan, Coğrafyacımız Necla Hanım, İngilizcecimiz Hikmet Kücükağa, matematikçimiz Adnan Özbek. Harika öğretmenler hepsi de. Onlardan öğrendiklerimi şimdi bile hatırlarım. Ancak bir Tarih öğretmenimiz var ki... Düşman başına. Bize bir defa olsun ders anlattığına hiç şahit olmadım. Sınıfa girer girmez kürsüye oturur, ders defterini imzalar, sonra sınıfa dönerek kimler konuyu anlatmak ister? Sorusunu yöneltir. Bu soruya iki kişi parmak kaldırır. Biri benim çok samimi arkadaşım Necmiye. Daha sonra Öğretmen okulunu da birlikte okuyacağım arkadaşım. Diğeri de erkek arkadaşlarımızdan biri. Konu, arkadaşımızın birinin anlatımıyla 10 dakika bile sürmeden bite. Öğretmen ikinci soruyu sınıfa yöneltir eksik kalan yer varsa kim tamamlamak ister? diye sorar. Sınıfın diğer çalıskanı, varsa bir eksik bazen tamamlar.
Sonra not defteri ortaya çıkar. İşaret parmağı yalanır, başlar defterin sayfalarında gezinmeye. Bir ileri bir geri çevrilir durur sayfalar. Sınıfta çıt yok. Herkesin kalbi güm güm atmakta. Öyle ki kalp atışlarını vücudumuzun her yanındaki damarlarından hissediyoruz, ya da hissediyorum ben. Neyse..
şansız bir 10 kişi tahtaya dikilir. Bu ara bir 15 dakikalığına da olsa sakinleriz biraz. Kalp atıslarımız normale yaklaşır. 10 kişiden birinciye bir soru yöneltir. Biraz düşünme payı bırakır ,cevap alınmayınca başıyla soruyu ikinciye yöneltir yine biraz düşünme payı... Soru 10. öğrenciden çıkar cevaplanmadan. Tekrar sınıfa döner kim cevaplamak ister? sadece malum iki öğrenci parmak kaldırır biri cevaplar. Böyle tahtadakilere iki soru daha yöneltir, bu sorular da 10 öğrencinin hiçbiri tarafından cevaplanma***** sözlü yoklama sona erer. Hepsine 0. Tekrar defter ele alınır, sayfalar yine ileri geri karışmaya başlar .Bizim yürekler yine son hız atmaya baslar. Bu arada saat bir arkadaşımızda var. Bergama'nın zengin ailelerinden birinin kızında. Durmadan dakika başı arkadaşımıza zile kaç dakika kaldığını soruyoruz. O da en önde oturuyor, 10 dakika, 5 dakika kaldığını parmaklarıyla işaret ediyor. Nihayet zilin çalması ile ikinci 10 kişi soru sorulmadan bu badireyi bazen atlatıyor. Bu öğretmenimizin boyu çok kısa ayakları çok küçük, topuklu ayakkabı giymesine rağmen hepimizden kısa. Derste konuşan ,fısıldayan olursa onun yanına gidip, bir karışa yakın büyüklükteki, evinin sokak kapısı anahtarıyla kafalarına küt diye indiriverir. Çocukların kafasında aniden bir baloncuk oluşurdu. Öğretmenimiz yazılı yapacağı zaman, sınıfta neredeyse hemen herkesin yerini değiştirirdi. Yan yana oturanların soruları farklı olurdu. Ben tarih kitabının kapağını dahi kaldırmamı olduğum için ( Belki kapağını kaldırmaya teşebbüs etmişimdir de ilgimi çekmediği için ve, anlı***** okumadığım için ) hiç bir bilgi sahibi değilimdir her zaman. Bir duyarız ki A şubesini yazılı sınav yapmış öğretmenimiz. Allaaah!!! Beni bir telaş alır, hemen arkadaşım Necmiye'ye beni senin yanına oturtursa, önce bana beş alacak kadar sorularımın cevabini kendi kağıdına yazar misin? diye soruyorum. O da tabi diyor ama oturtacak mi? bakalım diyor. Bundan sonrası yazılı olacağımız ders saatine kadar, dua etmek bana kalıyor.. Nasıl oluyor da dualarım mi kabul oluyordu ne olduğunu ben de şimdi bunu düşünüyorum da nasıl başarıyordum? bir yıl boyunca sınavlarda beni hep Necmiye'nin yanına oturttu. Fakat öyle içten dua ediyordum ki... Arkadaşım bana hep beşlik kadar yazdırttı. Şimdi bu arkadaşım hayatta değil. Nurlarda uyusun. 40 yıllık dostumu ecel erkenden aldı. Fakat benim için problem sene sonundaki mezuniyet sınavları idi. Yıl sonunda bütün derslerden geçsek te kalsak ta kimilerinden yazılı, kimilerinden sözlü sınavlara girerdik. Okulun tatile girişinden bir hafta kadar sonra sınavlar başlayacaktı. Yine Tanrıma müracaatla, ne olur ilk sınav Tarih olsun diye dua ettim. Diğer derslere bir iki gün çalışmak yeterliydi benim için. Bu da kabul oldu şükür. Bir hafta boyunca tarih kitabını yuttum. Önce önemli yerlerin altını çizdim. Okurken bunları daha çok dikkate alarak çok çalıştım. Sınav sonucları açıklandı. Bizim sınıftan iki çalışkan öğrenciyle ben ve diğer iki şubeden de birer kişi olmak üzere 5 öğrenci mezun olmuştuk. Aşağı yukarı 3 şube 120 kişiden sadece 5 mezun vermişti haziran dönemi olarak okulumuz. Hiç bu kadar sevinmemiştim. Kendim bile inanamamıştım. Ondan sonra kendime olan güvenim artmıştı. insan çalıştıktan sonra elde edemeyeceği başarı yokmuş demek ki diye.Simdi benim kendime olan inancım öyle güçlüdür ki her şeyi öğrenebilirim kullanabilirim yapabilirim. Tek bir şeyi yapamam, o da sürücülük. Çok dalgın biriyim ve bir tehlike anında panik yaşıyorum, aklım devreden çıkıyor. Bunu bildiğim için ehliyet aldığım halde araba kullanmadım.
Bu anımı yazmaktaki amacım. Her kişinin eksiklerini bilip, neyi yapıp neyi yapamayacağını bilmesi, ama ben bunu yapamam nasılsa deyip denemekten de asla vazgeçmemesi, bilmediği ya da yapamayacağı bir işe de kalkışıp başka insanları da zarara sokmaması gerekir diye düşünüyorum. Neyse işte...
Bu öğretmenlerimizden hala yasayanları minnetle sevgiyle saygıyla yad ediyorum . Ölmüş olanların da mekanı cennet olsun Tarih öğretmenim de dahil.
İzmir

Yazan: Ayşe Korkmaz Gökaslan

Eklenme Tarihi:
19.3.2019 13:58:45
        DEVAMINI BEKLERİZ
    Geçmişi anımsatan ve yaşatan arkadaşlarımı kutluyorum,çok teşekkürler. Hafızalarda derin izler bıraktınız.Hoş ,anlamlı vakit geçirdik.Seneye inşallah 400-500ü buluruz. Bu yıl başlangıçtı. Seneye daha iyisi olacağına inanıyorum.Ekip mükemmel çalıştı. Sevecen,kaynaştırıcı ve tamamlayıcıydı. Çok çaba sarfettiler.Bu güzel anları bizlere yaşattıkları için sonsuz teşekkürler. Devamını bekleriz. Selamlar sevgiler arkadaşlar.
Toplam Gönderi: 7 Sayfa : 1 2
© DİOMEDER ÜYELERİNİN SİZDEN GELENLER DEFTERİ Tüm Hakları Saklıdır